19 agustos 1966 da Konya'nın Çumra ilçesine bağlı İçeriçumra kasabasında doğan Ertuğrul İzmirli; sırasıyla İçeriçumra Ortaokulu'nu, Konya Teknik Lisesi'ni ve 9 Eylül Üniversitesi Jeoloji bölümünü bitirmiştir. Kendisi mühendislikten başka sigortacılık ve tarımla da uğraşan Ertuğrul İzmirli, Selçuk Üniversitesi'ndeki yüksek lisans eğitimi sürerken 4 Eylül 2004 sabahı erken saatlerde 38 yaşında İçeriçumra da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Hayatın garip bir cilvesi ki üniversite eğitimini ve vatani görevini soyadında da bulunan İzmir ilimizde tamamlamıştır. Hiç evlenmemiştir.
Hz. Mevlana'nın acizane bendesi olan kardeşimiz Hak aşığı, müşfik ve kamil bir insandı. Herşeye agah bakardı. Dostlarına çok değer verir, onların sevinçleriyle mutlu olur, gamlarıyla dertlenirdi. Onlara karşı bir ayna gibiydi. Sevdikleri onda kendilerini görürdü. O'nu sevenlere karşı çok cömertti; herşeyini verirdi, karşısındakinin idrak kabuğunun çatlamasını bekleyecek kadar uğraşır, didinir çabalardı. Vermek için elinden ne geliyorsa, maddi manevi yapardı. O'nu sevenler kendisini zamanla anlamaya başladılar ve bir ömür boyu da anlamaya ve sevmeye devam edecekler, çünkü ondan çok şey öğrendiler ve öğrenecekler; çünkü bunlar toprağa ekilmiş tohumlar gibi; baharı ve suyu görünce çatlayıp sürgün verecekler.
Hiç bir zaman akıp giden düzenle uzlaşı içinde olmadı; kendisinin pek çok kez dillendirdiği şu beyitler bu durumu çok iyi açıklar;
Asrın yeni bir umdesi var,hak kapanındır,
Söz haykıranın,mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele pir paye,kavuk sallamayınca
Kürsi- i liyakat pezevenk,puşt olanındır.
Neyzen Teyfik.
Ömrü boyunca müziğin her türlüsünü dinlemiş ama en çok keyfi Türk Musikisinden almıştır. Gerçek bir musikişinasdı. Ruhundan gelen esintileri Hz.Mevlana nın beyitleriyle açıklardı. Musikiyle ilgili olarak çok kereler Hz.Mevlana'nın aşağıdaki beyitlerini söylerdi;
Ey Çenk isfahan perdesini istiyorum.Ey ney yakıp yandıran güzel bir feryat istiyorum ben. Hicaz perdesinden güzel bir teranedir. tuttur; hüthüdüm ben Süleyman'ın ıslık sesini istiyorum.
Irak perdesinden uşşak a armağanlar götür,çünkü rast ve güzel nağmeli buselik makamlarını arzuluyorum.
Hüseyni ye gir,çünkü maye dedi ki;o küçüklerimin de büyüklerimin de hafif perdesini istiyorum ben.
Rehavi makamıyla uyuttun beni,zengule yle uyandır.Şimdi onu istiyorum ben.
Bu müzik bilgisi bence şahadet getirmektir adeta madem ki inanmışsın,şahadet getirmeyi,imanımı bildirmeyi istiyorum ben.
A aşk aklı dağıt gitsin,A aşk perişan nükteler istiyorum ben.
A güzel rüzgar,aşk yeşilliğinden aşk bahçesinden esip geliyorsun.Bana da uğra gülbahçesi nin kokusunu istiyorum.
Sevgilinin ışığında güzellerin şekilleri görünmede;sevgilinin yüzünü seyretmek onları görmek istiyorum ben.
Hz. Mevlana TXII 299. II Cilt.
Üç telli sazı çal ben birliğe ulaştım,ikilikte bulunma ya rehavi perdesinden çal,ya kurtuluş perdesinden ezgiler söyle.
Senin zir,bem perdelerin olmazsa,o perdelere vurmazsan gamlara dalıyoruz;Ney de neva makamını bulda şu sesi üfür feryat sessizlikten;nağmesizlikten.
Irak makamındaki ezgi,bu ayrılığın dermanıdır;sen söz söylemeden gönlü alır,götürürsün,fakat nereye götürürsün nereye kadar iletirsiniz?
Ey padişahların bildiği,tanıdığı güzel,canımızıisfahan perdesinden okşa aşinalık yoluyla sor halimizi hatırımızı.
Sarhoş dostların meclisine zengüle makamından ezgiler düzerek git,işin sonunu getir niceyebir bu vesvese,bu ağır davranış?
İkilikten baş aşağı düştü,gönlüme bir bağ ver,o er zaten tek fakat bize iki görünüyor.
Doğru sözlü,doğru işli dosttan rast makamından çal ki hicaz a gelesin,Uşşak ı Hüseyni perdesinden topla buselik maye perdeleri ile gönülleri aç.
Senden dügah istiyorlar,sen çargah tan söyle,sen bu yurdun mumusun,ışığısın a güzelim nede hoş çalmadasın nede hoş söylemede.
Hz Mevlana ı. Cilt 378.sayfa CXLII
Bir keresinde yaşamı boyunca başına gelenlerle ilgili olarak kendisini şu veciz sözlerle ifade etmiştir;
Bana dışarıdan gülen dostlarım,
Girdab-ı belaya girinde görün.
Halim seyretmeye gelen dostlarım,bir ayna önünde durunda görün.
Adam akıllıyken deli olurmuş,zır deli başına veli olurmuş.
Aşık maşukunun kulu olurmuş,
Bunu bir kamilden sorunda görün.
Hz.Mevlana nın Divan-ı Kebir inden ve Mesnevi Şeriflerinden alıntılar yapıp dostlarına gönderirdi işte o gönderdiği beyitlerden bazıları;
A kişi, sen hem kendi aklına aşıksın,
hem de kendini puta tapanlardan üstün görüyorsun. Duyguna vuran akıl
ışığıdır;
onu, bakırın üstündeki altın yaldız gibi eğreti bil.
İnsandaki güzellik de altın yaldızdır; öyle olmasaydı güzellik kart eşeğe
döner miydi?
[II,711-13]
Azar-azar, yavaş-yavaş, o güzelligi alırlar ondan...Azar-azar, yavaş-yavaş,
fidan kurur gider. Yürü "Yaşattığımızın gücünü-kuvvetini azaltırız" ayetini
oku; gönle girmeye, gönül almaya bak,
kemiğe gönül verme.
[II, 715-16]
İnsanın asıl gıdası, Tanrı ışığıdır;
ona hayvan gıdasi vermek layık değildir.
Fakat hastalık yüzünden, gönül buna düştü;
gece-gündüz su içmede, toprak yemede.
Bunu yiyenin yüzü sararır,
ayakları gevşer, yüreği oynar. Nerde bu gıda, nerde yol-yol göklerin gıdası.
O gıda, devlete erişen öz kulların gıdasıdır;
o, boğazsız, aletsiz yenir.
[II, 1085-88]
Beden ağacının köküne kurt düştü... Onu söküp atese atmak gerek. Kendine gel
a yolcu, kendine gel...Akşam oldu; ömür güneşi kuyuya dusmek uzere. Gücün
kuvvetin varken şu iki günceğiz olsun, kocalığını cömertlik yolunda harca.
[II, 1267-69]
Mecliste bulunan edepsiz,
olmayanlardan daha hoştur;
halka da egridir ama
kapıda degil mi ki?
[II, 1363]
Sevgiden acılar tatlılaşır;
sevgi yüzünden bakırlar, altın olur.
Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır.
Sevgiden dertler şifa bulur, sağalır.
Sevgiden, ölü dirilir; sevgi yüzünden padişah kul kesilir.
Bu sevgi de, ilginin sonucudur;
saçmasapan şeylere kapılan, nasıl olur da böyle bir tahta oturur?
[II, 1532-5]
Taş tahtaya yazı yazacak kişi, durmadan, dinlenmeden once onu yıkar, siler;
ondan sonra o harfleri yazar.
Tanrı da gönlü kan haline getirir; horluk gözyaşıyla yıkar; ondan sonra da
ona sırlar yazar.
[II, 1828-9]
Eşek, eşekliğinden, sahibinden kaçar; sahibi de yaratılışi iyi olduğundan
pesine düşer onun. Bir fayda umidiyle, bir ziyan korkusuyla peşine düşmez;
bir kurt, yahut baska bir yırtıcı canavar, onu paralamasın diye koşar.
[II, 1900-1]
Arslan kesilmis bir erin avı, sevgidir, acıyıştır; dünyada ilaç, hastadan
başka kimseciği aramaz.
Nerde bir dert varsa deva oraya gider;
neresi alçaksa su, oraya akar.
Sana acıyış suyu gerekse yürü, alçal;
ondan sonra da acıyış şarabını iç, sarhoş ol.
Ey oğul, ta başadek, rahmet icinde rahmet var;
bir tek rahmeti yeter bulma.
A yiğit, gökyüzünü bile al ayağının altına;
göğün üstünden gelen nağmeleri dinle.
[II, 1939-42]
Düzenini gördün ya, bir de o düzen nerden geldi? Yürü de baslangıca dogru
git. Aşağılık dünyada ne varsa yücelerden gelmistir; hadi, gözünü yücelere
dik.
[II, 1973-4]
Kim, Tanrı'yla oturmak dilerse
erenlerin huzurunda otursun.
[II, 2164]
Yarabbi, bu bağış bizim haddimiz değil; senin lutfun bu; zaten gizli lutuf
sana layık. Elimizi tut; bizi, bizim elimizden satın al; perdeyi kaldır;
perdemizi yırtma bizim. Bizi, şu pis nefsin elinden satın al; çünkü bıçağı,
kemiğimize dayandı artık.A tacı-tahtı olmayan padişah, bizim gibi çaresizden
bu pek güçlü bağı kim çözecek? Ey sevgi bağışlayan, merhamet veren Tanrı, bu
çeşit sağlam kilidi, senin lutfundan baska ne açabilir?Biz, kendimizden sana
baş çevirir, sana yüz tutarız; çünkü sen bize, bizden de yakınsın. Bu dua da
senin bağışın, bunu da sen oğrettin bize; yoksa külhanda ne diye gül bahçesi
bitsin?
[II, 2447-2453]
_________________________________________________________________
Rahmetli aynı zamanda Ömer Hayyam Hazretlerinden sevdiği dostlarına o güzelim beyitleri seçer gönderirdi;
Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten
Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.
Bin kulu azat edenden daha büyüktür
Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.
Tekkede, medresede, manastırda, kilisede,
Bir cennet cehennem kaygısıdır sürüp gitmede.
Oysa yüce varlığın sırlarına eren kişi
Bunların tohumunu uğratmaz düşüncesine
İnsan yiyeceksiz, giyeceksiz edemez:
Bunlar için didinmene bir şey denmez.
Ondan ötesi ha olmuş, ha olmamış:
Bu güzelim ömrünü satmaya değmez.
Bir yürek ki yanmaz, yürek denir mi ona?
Sevmek haram, yüreğinde ateş olmayana.
Bir gününü sevgisiz geçirdinse, yazık:
En boş geçen günün o gündür, inan bana.
Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi;
Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi;
Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar,
Bilin ki tüm varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi.
Çekmeyiz aşağılık dünyanın gamını;
Özleriz gül rengi şarabın canını;
Şarap dünyanın kanı, dünya ise kanlımız:
Niçin içmeyelim kanlımızın kanını?
Bir Kandil akşamı dostlarına gönderdiği kandil mesajı,Hz Mevlana'nın veciz beyitleriyle;
KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN
Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır, hep ayrılıklardan bu ney.
Der ki feryadım kamışlıktan gelir.
Duysa her kim gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek,
İsterim ben,derdimi dökmem gerek.
Kim ki aslından ayırmış canını,
Öyle bekler öyle vuslat anını.
Ağladım her yerde,hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için "dostum"dedim.
Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.
Hiç degil feryadıma sırrım uzak,
Nerede bir göz,nerede bir can kulak !
Aynadır ten can için,can ten için.
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.
Ney sesi tekmil, hava oldu ateş,
Hem yok olsun kimde yoksa bu ateş.
Aşk ateş olmuş dökülmüştür neye,
Cezbesi aşkın karışmıştır meye.
Yerden ayrı dostu ney,dost kıldı hem.
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
Kanlı yoldan ney sunar hep arzuhal,
Hem verir mecnunun aşkından misal.
Ney zehir,hem panzehir ah nerede var ?
Böyle bir dost,böyle bir özlem var.
Sırrı bu aklın,bilinmez akıl ile,
Tek kulaktır müşteri,ancak dile.
Gam dolu günler,zaman hep aynı hal.
Gün tamam oldu yalan yanlış,hayal!
Gün geçer ,yok korkumuz hersey masal,
Ey temizlik örneği sen gitme kal.
Kanar herşey,tek balık kanmaz sudan.
Gün uzar,eğer bulmazsa rızkın
Olgunun halinden anlar mı ham?
Söz uzar kesmek gerektir ve's-Selam.
[ I, 1-18] Mesnevi
Yine Mesnevi den dostlarına gönderdiği beyitler;
Herşey sevgilidir, aşıksa bir perde; diri olan sevgilidir aşıksa bir ölü.
Kimin aşka meyli yoksa kanatsız bir kuşa döner; eyvahlar olsun ona.
Sevgilimin ışığı önde, artta olmadıkça nasil önü-ardı akıl edeyim ben? Aşk
bu sözün söylenmesini ister; ayna gammaz olmaz da ne olur? Aynan, biliyor
musun, neden gammaz değil? Yüzünden toz, pas silinmemis, arınmamış da ondan.
[ I, 30-34 mesnevi]
Tanrı'dan edebi gözetmek için başarı dileyelim:edepsiz, Tanrı'nın lütfundan
mahrum kalmıştır.
[ I, 78 ]
Edepsiz, yalnız kendine kötülük etmez; bütün çevreye ateş salar. Şu gök,
edep yüzünden ışıklarla dopdolu bir hale gelmistir; melek edep yüzünden
suçtan arınmıştır, temiz olmuştur.
[ I, 79;91 ]
Aşığın hastalığı, hastalıklardan apayrıdır; aşk, Tanrı sırlarının
usturlabıdır. Aşk ister bu yandan olsun, ister o yandan; sonunda o yana
kılavuzdur bize. Aşkı anlatmak, bildirmek için, ne dersem diyeyim, asıl aşka
geldim mi, o sözlerden utanır-kalırım. Dilin anlatısi aydınlatır, aydınlatır
ama, dile düsmeyen, söze gelmeyen aşk, daha da aydındır.
[ I, 110-113 ]
MESNEVİ
Neyzen Teyfik den dostlarına Ramazan Lokumları olarak gönderdiği Beyitler;
SEYRAN
Ölmüşlerle uğraşılmaz demişler,
Hikmetini bize soran olmadı
Bu bir rü'ya altı bin yıl görüldü,
Uyanıp da daha yoran olmadı.
Bilirsin ya Adem nasıl koğuldu?
Hem ilk oğlu katlolundu,boğuldu.
Sanki çille çekmek için doğuldu,
Bu belaya karşı duran olmadı.
Adem öldü,İdris gitti,Nuh geldi.
Lut'un işi başka,Yusuf güzeldi.
Hangi dinle bu karhane düzeldi,
Hangi şahın mülkü viran olmadı?
Hangi kanun,nizam kaldı temelli?
Dinli,dinsiz,feylesof,kelli felli ,
Güvenip de bilgisine besbelli,
Alt tarafı karıştıran olmadı.
Bir mecliste toplanmıştı enbiya,
Hep erenler uluları,evliya,
Önde Bektaş ile pirim Mevlana,
Ben de gizli girdim,duyan olmadı.
Her nebiye bir veli sordu sual,
Uzamadı dedikodu,kil ü kal,
Zannedersem dinliyordu Zül-Celal,
İçlerinde kadı yoran olmadı.
Musa Tur'a İsa hura büründü,
Eyyüb hasta, Ya'kub yasta göründü.
Hepsine de hicran eli süründü,
Halil gibi bir put kıran olmadı.
Yusuf yapmış, Mısır'dayken saatı,
Saplı ,sapsız ,işler hala san'atı,
Sordu Züleyha'ya nedir hikmeti,
Dedi : Senden sonra kuran olmadı.
Akıl dedikleri bu yırtık yelken,
Hava bekler,kim bu rüzğarı çeken?
Sabahçılık,akşamcılık der iken
Ayrımağa vakit ,zaman kalmadı.
Hak'kın bildiğinde yoktur şekkimiz,
Bize hazır her noktadan tekimiz.
Bekri Mustafa'yla kaldık ikimiz,
Çünkü bizden namlı mihman kalmadı.
Nuh gemiden vapura dedi peki,
Duman tüttü,attı yelken,küreği.
Hacı Bektaş bulut gibi dedi ki:
Hangimizin işi duman olmadı?
Ali deyip bir noktaya gittiler,
Mevlana'nın Neyzen'ine yettiler,
Hepsi birden kalkıp sema' ettiler,
Dediler ki: Böyle devran omadı.
Neyzen Tevfik 11 ocak 1921
Haydarpaşa Tıp fak.hast.
_________________________________________________________________
Yine Hz. Mevlana dan gönderdiği beyitlerden;
Herkes gibi biz de gittik;
Susanların arasına girdik.
Biz gittik,kalanlar sağ olsun;
doğan mutlaka ölür.
Gök kubbede oturanlar,
damdan düşmeyen bir taşı görmemişlerdir asla.
O kadar konuşmayın ,o kadar yorulmayın;
Şu yerin altında çırak ne olmuşsa,usta da olmuştur.
A güzel nazlanma !
Bu mezarda nice şirinler ,Ferhat gibi yok olmuş gitmiştir.
Direği yelden olan yapı ,ne kadar dayanabilir ki?
Kötüysek,kötülüğümüzle geçip gittik;
İyi idiysek anın bizi hayırla !
Zamanın tek eri bile olsa bile,
Tek tek gidenler gibi sende gidersin bir gün.
Yalnız kalmayı istemiyorsan,
hayırdan,iyilikten evladın olsun.
O gizlilik deminin bükülmüş ipliğidir kalan;
dünya ya direk olanların canıdır o.
O süzülmüş,seçilmiş aşk cevheri yok mu ;
ölümsüz olarak kalan,o dur ancak.
Şu akıp giden kum selinin ne durması vardır ne dinlenmesi;
bir şekil bozuldu mu ,başka bir şeklin temelini atarlar.
Bu kupkuru yerde Nuh'un gemisine benziyorum ben;
tufan da vademin gelip çatması.
Nuh'un gemisi de gayb aleminde ,
pusudaki dalgaları bekliyordu hani !
Susanların arasına girdik ,yattık uyuduk;
Çünkü sesimiz ,feryadımız haddi aşmıştı zaten .
Hz MEVLANA (Gazel V.278)
Yunus Emre Hazretlerinden dostlarına gönderdiği Beyitler;
Bir sakiden içtik şarap arş dan yüce meyhanesi
Ol sakinin mestleriyiz canlar onun peymanesi
Bir meclisdir meclisimiz onda ciğer kebap olur
Bir Şem'adır onda yanar ay u güneş pervanesi
Ol Şem'a karşı yananın külli vucudu nur olur
Ol od bu oda benzemez hiç belirmez zebanisi
Ol meclisin aşıkları İbrahim Ethem'dir biri
Belh şhri gibi bin ola her köşede viranesi
Bizim meclis mestlerinin demleri Enel Hak olur
Bin Hallac-ı Mansur gibi en kemine divanesi
Aşk şarabını içenlere gel bir nazar eyleyiğör
Bunca yıldır nice döner ol meclisin piyalesi
Yunus bu sözlerin senin mana durur bilenlere
Akıl kamil olan kişi bu manaya inan aslı
yunus
Yine uzamış bir gecenin geç saatlerinde dostlarına Neyzen Teyfik Hazretlerinden;
Gönlümün zaviyesinden dedi bir pir-i mügan,
Gözünü yum,sağır ol,yut dilini,kes sesini !
Bilenin ağzına önce s..çıyor kahpe felek,
Sonra sille ile patlatıyor ensesini !
Neyzen 1933
Asrın yeni bir umdesi var,hak kapanındır.
Söz haykıranın,mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele pir paye,kavuk sallamayınca,
Kürsi-i Liyakat pezevenk,puşt olanındır !
Neyzen 1940
O arkadaşlar sormuştu: "Neredeler"
"Bunun cevabını Neyzen verirmisin.?"
-Hay hay !
Haya edenleri gurbette, dönmedi yurda,
Utanmayanları döndü ve hepsi burda
Neyzen 1940
Ömrünün son demlerinde Neyzen Teyfik in aşağıdaki Beyitlerini pek çok kez dillendirir vede çok severdi;
Izdırabın sonu yok sanma ,bu alemde geçer
Ömr-i fani gibidir,gün de geçer,dem de geçer(dem:vakit)
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer(hande-i hurrem:sevinçli bir gülüş)
Devr-i şadi de geçer,gussa-i matem de geçer(Devr-i şadi:name ile şiir okuyanın devri,Gussa-i matem:kederin ağlaması)
Gece gündüz yok olur,an-ı dem ademde geçer(an-ı dem adem:gözyaşı yokluk)
Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,
Çağlıyan gözyaşı mı,yoksa ki hicran seli mi?
İnleyen saz-ı kazanın acaba bam telimi?
Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi(Dest-i kader:kaderin eliyle,Şuun:olaylar)
Ney susar,mey dökülür,gulgule-i Cem de geçer,(Mey:şarap,Gulgule-i cem:topluluğun velvelesi)
İbret aldın okudunsa şu yaman dünyadan,
Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan(Masyad-ı mafiha:içindeki çok bağıranlar)
Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan(Niyyet-i hilkat:Doğuştan gelen niyet)
Önü yokdan,sonu boktan bu kuru da'vadan
Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.(Allah ın günahları örtmesiyle cehennem utanır ve oda geçer)
Ne şeriat,ne tariykat,ne hakiykat,ne türe
Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre
Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!
Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre(Marifet:İlahi hakikatlara vukufiyet)
Cennet iflas eder,efsane-i ademde geçer.
Serseri Neyzen'in aşkınla kulak ver sözüne,
Girmemiştir bu avalim,bu bedyi gözüne(Aval:alemler, cihanlar,Bedyi:edebi ve güzel olan)
Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne(Cehl:cehalet)
Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne,
Hak olur Pir-i mugan,sohbet-i hemdem de geçer.(Hemdem:canciğer arkadaş).
NEYZEN TEYFİK.
Yine yorgun bir günün dingin akşamında Konya nın yüksek rakımlı tepesinde Hayyam Hazretlerinden sevdiği beyitler;
Halis Ruh dedikleri,yıkık gönlümün mimarı adını verdikleri o şarap yokmu,
Önce bana ondan iki üç büyük kadeh sunun siz....
Bilmem ki hayırlı suya neden <<şer-ab>>(şer suyu) adını takmışlar?
Hayyam,hikmet çadırlarını dikip dururken gam potasına düşüverdi,yandı bitti....
Ecel celladı,ömrünün direğini kesti,
Kader tellalı,onu ucuzca sattı,elden çıkardı!
Gök kubbe altında herkes aynı süratle koşamaz.
Herkese bir seviyede,aynı miktarda rızk vermezler.
Olacak şey takdir edilmiştir,
Yürü,kanaat etmiye bak.
Senin için yeni baştan bir düzen düzmezler.
Aşk beladır ama o bela,Tanrı hükmüdür.
Halk,niçin Tanrı hükmünü kınar durur?
Kulun başına gelen her iyi ve kötü,Tanrı takdiriyledir.
Şu halde son günde soru,neden kula ait oluyor?
Gönüllerinin muradına ermiye çalışanlar,
Muradlarına eremeden dünyayı bırakıp gittiler.
Sen, burada ebedi kalacağını mı sanıyorsun?
Senden önce onlar da tıpkı senin gibi sandılar,bu hayale kapıldılar!
Dün gece akla şu sözü söyledim dedim ki:
Birkaç müşkülüm var,onları hallet.Ey her bilginin esası dedim,senden birkaç şey soracağım.
Ömürden bezdim dedim,
birkaç yıl yan,yakıl,katlan dedi.
Dedim ki:Şu yaşayış nedir?
Bir rüya dedi,yahut birkaç hayal!
Ev bark sahibi olmak nedir?diye sordum,
Az bir müddet zevk safa,birkaç yılda dert ve elem dedi.
Zalimler ne biçim adamlar? Dedim.
Dedi ki:Birkaç kurt,birkaç köpek,birkaç çakal!
Onları nasıl anlatırsın diye sordum da
Merhametsiz,kötü düşünceli, pis huylu birkaç kişi dedi.
Bu gönül dedim ne vakit akıllanacak?
Dedi ki:Birkaç kere kulağı burulunca!
Hayyam ın sözleri ne biçim sözler?diye sordum.
Birkaç hasbıhal düzüp koşmuş dedi.
Ve işte Sevgili Ertuğrul un düğün şarkısı;
Ben melamet hırkasını,
Kendim giydim elimle,
Arı namus şişesini,
Taşa çaldım kimene Gah çıkarım gökyüzüne,
Seyrederim alemi.
Gah inerim yeryüzüne,
Seyreder alem beni.
Kah giderim medreseye,
Ders okurum hak için,
Kah giderim meyhaneye,
Dem çekerim aşk için.
Sofular haram demişler,
Bu aşkın şarabına,
Ben doldurur ben içerim,
Günah benim kimene.
Sofular secde ederler,
Mescidin mihrabına,
Yar eşiğin secdegahım,
Yüz sürerim kimene.
Nesimiye sordular ki,
Yarin ile hoşmusun,
Hoş olayım olmayayım,
O yar benim kimene.
Aşağıda çok sevdiği şarkılardan birinin sözlerini bulacaksınız;
Uzanıp Kanlıca 'nın orta yerinde bi taşa
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar 'a doğru.
Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti,
Hem anlıyorum, hem çok acı, tek taraflı bitti.
Bi lodos lazım şimdi bana,bi kürek ,bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı.
Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser.
Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı, yürek koca bir karadelik
Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik.
(Sezen Aksu)
Ömrünün son haftasında dostlarına gönderdiği son mesajdan kısa bir alıntı;
Be yarenler be kardaslar
Gör neyledi zaman bizi
Gözüm yasini akitti
Sel eyledi zaman bizi
Can nice ayrilir tenden
Ten nice ayrilir candan
Ayak ayak nerdubandan
In eyledi zaman bizi
Gelin gidelim zecrile
Can kurban olsun asile
Bir halden bilmez cahile
Kul eyledi zaman bizi
Kimi baydir kimi fakir
Yaradan Mevla'ya sükür
Ne akil kodu ne fikir
Del'eyledi zaman bizi
Pir Sultan'im döne döne
Dolu içtim kana kana
Su yerde kim yana yana
Dul eyledi zaman bizi
PIR SULTAN ABDAL
Ömrü boyunca yazmış olduğu tek şiir;
Pencerede genç bir adam oturuyor,
Yağmur yağıyor,
Hem içerde hem dışarda
Sevmek diyor genç adam
Sevmek,
Acıları sevmek,
Sevgiliyi sevmek,
Sevmeyi sevmek.
Ve yaşayacak
Genç adam bunları
Tek Başına!..
ERTUĞRUL İZMİRLİ
Fuzuli den Sevdiği Beyitler den Bazıları ;
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge(ateş-i dilden özge:gönül ateşinden başka)
Ne kimse açar kapım bad-ı sabadan gayrı(bad-ı saba:sabahları hafif esen saba rüzgarı).
İlm kesbiyle paye i rıfat (İlimle yüksek bir yerlere gelmek)
Arzuyu muhal imiş ancak (Öylesine hoş bir arzu imiş)
Aşk imiş her ne var alemde
Gerisi bir kıyl ü kal imiş ancak. (kıyl ü kal:boş konuşmak)
Yavuz Sultan Selim den Sevdiği Beyitler den Bazıları;
Merdum-u dideme bilmem ne füsun etti felek, (Gönül dideme bilmem ne büyü yaptı felek)
Giryemi etti füzun aşkımı hun etti felek, (Gözyaşımı çok etti aşkımı rezil etti felek)
Şirler pençe -i kahrımdan olurken lerzan, (Aslanlar pençemin kahrından paramparça olurken)
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek. (Beni bir gözleri ahuya esir etti felek) |